T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İMF'nin batıran içyüzü

JOSEPH STIGLITZ, Nobel ödüllü bir ekonomist. 2001 yılında, ekonomi dalındaki Nobel ödülünü iki arkadaşıyla birlikte kazandı.

STIGLITZ aynı zamanda Dünya Bankası'nın eski Baş Ekonomistlerinden.

Bill Clinton zamanında, Amerikan Başkanı'nın Ekonomik Danışmanları Konseyi'nin başında bulunuyordu. Yani Bill Clinton'un kabine üyesiydi.

Stiglitz 1997 yılına kadar Dünya Bankası'nda baş ekonomistlik görevinde bulunuyor. 1997 yılındaki Asya krizinden sonra İMF ve Dünya Bankası'nın politikalarına sert eleştiriler yöneltiyor ve görevinden istifa ediyor.

MÜSİAD tarafından çıkarılan aylık ÇERÇEVE dergisinin Aralık-2001 sayısında JOSEPH STIGLITZ'le ilgili iki yazı yayınlanmış. Son derece etkili ve çarpıcı tespitler içeren bu yazılardan birisi The Observer'de yayımlanan Stiglitz'in itiraflarının Sayın Kemal Reisoğlu tarafından çevirisi.

Bugün STİGLİTZ'in 'ÇERÇEVE' dergisinden alınan çarpıcı itiraflarını sizinle paylaşmak istiyorum.

Stiglitz ne diyor?

Stiglitz, İMF'nin, krize giren ekonomilerin toparlanmalarını geciktirdiğini söylüyor. Ona göre, kriz sonrasında en çabuk toparlanan ülkeler İMF'nin reçetelerine en az itibar eden ülkeler.

'Kriz sonrasında İMF'nin önerilerini harfiyen yerine getiren Tayland krizden en son çıkan ülke oldu.

Güney Kore ise İMF'nin tavsiyesine uymayarak zarar eden mali kuruluşları kapatmadı ve onları rehabilite etti. Daha erken toparladı.

İMF reçeteleri mali sistemin yeterince şeffaf olmaması ve başta geri dönmeyen krediler ile bankacılık sisteminin temel göstergelerindeki zayıflık üzerine odaklanıyor. Oysa bunların krizle fazla ilgisi yok.

Şeffaf olmayan ve finans kuruluşları güçsüz olan bir çok ülke mali krize girmedi.'

Stiglitz'in yukarıdaki görüşlerinin size de çok ilginç geldiğini tahmin ediyorum.

Bir başka ilginç nokta, Kemal Derviş'in de bankacılık sistemi üzerine odaklanmış olmasıdır.

Kemal Derviş önce kamu bankalarının tasfiyelerinin sürecini başlattı, ulusal bankacılığın batmasına yol açacak politikalar üretti. Kalanları yabancılara teslim etmeden önce kasalarına 5-6 milyar dolar para koyuyor.

İMF ve Dünya Bankası'nın reçetesi

Stiglitz, İMF ve Dünya Bankası'nın iş birliği yaptığı ekonomileri nasıl çökerttiğini anlatıyor.

Dünya Bankası, yalvaran bir maliye bakanına, önceden yazılmış ve imza yeri boş bir 'yeniden yapılanma anlaşması' adı verilen bir belge imzalatılıyor.

STİGLİTZ, İMF ve Dünya Bankası reçetesinin 4 aşamasının bulunduğunu belirtiyor.

Birinci aşama özelleştirme. Bu aşamada muhalefeti susturma görevini Dünya Bankası üstleniyor. Karşılığında iktidar, Devlete ait sanayi kuruluşlarını satışa çıkarıyor. Özelleştirmelerde siyasi iktidarın komisyon aldığı da biliniyor. Hatta bazı siyasiler yeni bir kazanç kapısı açıldığı için özelleştirme işini zevkle yapıyorlar.

İkinci aşama sermaye piyasasının liberalizasyonu. Bu aşamada, yabancı sermayenin ülkeye kolayca giriş-çıkış yapabilmesi için uygun alt yapı oluşturuluyor. Ancak, Endonezya ve Brezilya'da olduğu gibi para içeri girmiyor, tam tersine dışarı çıkıyor. Stiglitz buna 'sıcak para çevrimi' diyor.

Önce emlak ve döviz spekülasyonu için ülkeye nakit giriyor. Ancak, en küçük bir sıkıntıyla karşılaşıldığında hemen ülkeyi terk ediyor. Ülke rezervleri birkaç günde eriyor.

Bu gelişme meydana geldiğinde, İMF, spekülatif sermayenin tekrar ülkeye girmesi için, ilgili ülkeden (döviz bazındaki) faiz oranlarını % 30, % 50 ve % 80'lere çekmesini istiyor.

Yüksek faiz oranları gayrimenkul fiyatlarını yerle bir eder, sanayi üretimini mahveder ve hazineyi (bütçeyi) kurutur.

Bu noktada İMF zavallı ülkeyi üçüncü adıma sürükler: Piyasaya dayalı fiyatlandırma. Bu kavram petrol, doğal gaz, su ve gıda gibi temel tüketim mallarına zam yapmak için uydurulmuş bir kavram.

Bu zamlar bir taraftan ulusal sanayiin rekabet imkanlarını azaltır diğer taraftan sosyal patlamaların kapısını aralar. Bu ise Stiglitz'in 'İMF İsyanı' dediği şeyi getirir.

Bir ülke bu noktaya gelmişse, İMF damarlarında kalan son damlayı da sıkıp alır. Tencere patlayana kadar altındaki ateşi harlamaya devam eder. Aynen Endonezya'da, 1998 yılında İMF'nin gıda ve yakıt sübvansiyonlarını kaldırması sonucunda yaşanan isyanlar gibi.

Başka örnekleri de var: 2000 yılında Bolivya'da su fiyatlarının artması üzerine çıkan olaylar, 2000-Şubat'ında Ekvador'da tüp gaz ücretlerine zam yapılması üzerine çıkan sokak olayları gibi.

Sokak hareketleri, kalan sermayenin de dışarıya kaçmasını ve devletlerin çökmesini de beraberinde getiriyor. En canlı örneği Arjantin. Ekonomik çöküşün yanında Devlet'in inandırıcılığı ve otoritesi de ortadan kalkmış durumda.

Bu ekonomik yıkımda ayakta kalan şirketler ve varlıklar yabancılar tarafından ucuza kapatılıyor.

Bu noktadan sonra dördüncü aşamaya ulaşıyoruz: Serbest ticaret aşaması.

Serbest ticaret herkes için değil, sadece Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası'nı idare edenler için geçerli. Stiglitz bunu afyon savaşlarına benzetiyor. 'O savaşlar da piyasaları açmak içindi' diyor. Avrupalılar ve Amerikalılar 19. yüzyılda olduğu gibi bugün de Asya'daki, Latin Amerika'daki ve Afrika'daki piyasaların önündeki engelleri yok ediyorlar, buna karşılık kendi piyasalarını Üçüncü Dünya'nın tarım ürünlerine karşı koruyorlar.

Afyon savaşlarında batı, askeri kuşatmaları kullanmıştı. Bugün İMF ve Dünya Bankası, askeri taktiklerden daha yıkıcı olan mali (finansal) kuşatmaları kullanmaktadır.

Stiglitz, İMF ve Dünya Bankası reçetelerinin hiçbir işe yaramadığını açıkça ifade ediyor. Mesela, İMF'nin yapısal yardımları sayesinde, Afrika'nın toplam gelirinin % 23 oranında azaldığını söylüyor.

Stiglitz'in can alıcı sorusu şu: Acaba bu tuzaktan kurtulan ülke oldu mu?

Bu soruya cevabı ise 'Evet, Botswana' oluyor.

Peki ne yaptılar da kurtuldular? İMF'ye pılısını-pırtısını toplayıp, ülkeyi terk etmesini söylediler.

Bu aşamalar artık kural haline geliyor. Kaybeden çok, kazananlar sadece batılı bankalar ve Amerikan Hazinesi.

JOSEPH STİGLİTZ'e, yukarıdaki samimi itirafları nedeniyle teşekkür etmemiz gerekiyor. O sıradan biri değil, içerden olayları gözlemlemiş ve hatta uygulamış biri. Bu nedenle düşünceleri önemlidir.

Yukarıda anlatılanların sizlere yabancı gelmediğini biliyorum. Bu köşeden Türkiye'deki uygulamalarını ve perde arkasını yakından izliyorsunuz.

Çarpıcı olan ise bugün İMF ve Dünya Bankası'nın Türkiye'deki faaliyetlerinde en büyük destekçilerinin solcu ve milliyetçiler olmasıdır.


11 Ocak 2002
Cuma
 
NURETTİN CANİKLİ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED